Tefekkür, insana mahsus bir özelliktir. İnsan, tefekkür sayesinde diger varliklardan ayrilir ve üstün olur. Tefekkür ancak kalpte tasavvuru mümkün olan seyler hakkinda yapilabilir. Onun icin, Allah’in yarattigi varliklar hakkinda tefekkür mümkün; fakat Allah’in zati hakkindaki tefekkür mümkün degildir. Cünkü Allah hicbir sekilde suret olarak vasiflandirlamaz ve sekil olarak hayal edilemez. Efendimiz (sas)’e en cok tesir eden ayetlerden biri, tefekkürle ilgilidir.
İki kisi Hz. Aise (ra)’yi ziyaret etmisler. Onlardan biri, “Hz. Muhammed (sas)’de gördügünüz etkileyici bir seyi bize anlatir misiniz?” deyince, Hz. Aise (ra) söyle demistir: “Allah Rasulü (sas) bir gece kalkti, abdest alip namaz kildi. Namazda cok agladi. Gözlerinden akan yaslar sakallarini ve sece esnasinda yerleri islatti. Sabah ezani icin gelen Hz. Bilal (ra) , “Ya Rasulallah (sas)! Gecmis ve gelecek bütün günahlariniz affedildigi halde, sizi aglatan nedir?” deyince, O, “Bu gece Yüce Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet aglatmaktadir” dedi ve ayeti okudu: “Muhakkak göklerin ve yerin yaratilisinda, gece ile gündüzün birbiri ardinca gelisinde düsünen insanlar icin elbette bircok dersler vardir” (Al-i imran, 3/190)
Ondan sonra Rasulallah (sas), “Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düsünmeyen kisilere yaziklar olsun.” Dedi. Bu ayette, tefekküre davet edilen akil sahiplerinin durumunu aciklayan bir sonraki ayetin meali de söyledir: “Onlar ki Allah’i gah ayakta divan durarak, gah oturarak, gah yanlari üzere zikreder, göklerin ve yerin yaratilisi hakkinda düsünürler ve derler ki: “Ey büyük Rabbimiz! Sen bunlari gayesiz, bosuna yaratmadin. Seni bu gibi noksanlardan tenzih ederiz. Sen bizi ates azabindan koru!” (Al-i imran, 3/191)