Gece yarısından sonra Hazret-i Mevlana’nın
dergahının kapısı çalınır. Talebeleri açar. Sarhoş
bir genç (Ben Üstad Mevlana’yı görüp elini öpüp
duasını alacağım) der. Talebeler kovsalar da o
gitmez (Duasını almadan asla gitmem) diye diretir.
Talebeler ne yaptılarsa oradan uzaklaştıramazlar.
Gürültüye Hazret-i Mevlana uyanır (Ne var
ne bu gürültü?) diye sorar. Talebeleri Efendim
sarhoş bir genç duanızı almadan gitmeyeceğini
söylüyor derler.
Hazret-i Mevlana talebelerine (O sarhoş kafayla bu
saatte bizi bulabilmiş siz ayık kafayla içeri alamıyorsunuz.
Belki samimidir niye kovuyorsunuz? Talep edeni ihlasla
arayanı kovma yetkimiz yok ki. Ateşten çıkıp gelene
dön tekrar ateşe demeye hakkımız var mı? Bırakın gelsin
yanıma) buyurur.
Mevlana hazretlerinin bu sözlerini duyan genç gelir
ve ağlayarak (Hocam benim gibi sarhoş edepsiz birisi
için talebelerinize sitem etmenize gönlüm razı olmadı.
Beni de talebeliğe kabul buyurmaz mısınız? O talebelerin
ve sizin hizmetinizde olmakla şereflenmek istiyorum) der.
Hazret-i Mevlana gencin gözyaşlarını silip der ki:
Evladım hoş geldin aramıza kimin ne zaman ne olacağı
belli olmaz hangi vesile ile kavuşacağı belli olmaz.
ALLAH (c.c.)ü teâlâ âlemlere rahmet olarak gönderdiği
Peygamber efendimize "Beni talep edene hizmetçi ol"
diye emrediyor. Bu yüzden talep edenin haline vaktine
saatine bakılmaz talebine bakılır. Sen bizi ALLAH (c.c.)
için sevip bulmuşsun. Gerçekte talebin biz değil
ALLAH (c.c.) sevgisine kavuşmaktır. Buna engel olmaya
kimsenin hakkı olmaz. Talebelere sitem edişim bu yüzden idi.