cenneti aletle yapmadılar
niyetten ubudiyetten yaptılar."
-Mevlânâ
Önce "iş makineleri" göründü uzaktan. Yaklaştılar. Hayretle seyretmeye koyuldu onların o fısıltılı gelişlerini. Nefeslerden yapılmış şeffaf tekerlekleri üzerinde hışırtıyla ilerliyorlardı. Kepçelerinin keskin dişleri
iri parlak bıçakları katı sessizliği parçalamaya başladı. Çatır çatır söküp attılar vurdumduymazlığın boz bulanık çamurlarını. Temiz seslerin
tatlı nefeslerin eğesinde bilenmiş bıçakları gafletin kayalarına dokunur dokunmaz
hayretten kıvılcımlar çıkardılar. Cansızlığın taşları
nankörlüğün sağır kayaları yarıldı; bağırlarından bengisular fışkırmaya başladı.
Sonra
makineler tonlarca şükür ve sabrı karmaya başladılar. Sessizliğin dağıldığı
gafletin sökülüp atıldığı
nankörlüğün parça parça edildiği o cıvıltılı alana döküldü şükür-sabır çimentosu. Rahmet yağmurlarıyla yıkandı temel...
Temiz niyetler üzerine kuruldu bina... Duvarlar yükselmeye başladı hızla... Takvadan tuğlalar dizildi üst üste... Hüsranı dışarıda bıraktı
rahmeti içeride bıraktı duvarlar. Darlıklar dışarıda kaldı
genişliklere odalar açıldı takva takva üstüne kondukça.. Var edilen her şey
hayırla yad edilen her dilber
hayranlıkla tanışılan her güzel
şükürle tadılan her nimet içeride kaldı.. Dışarıda şer.. Dışarıda hiçlik.. Dışarıda lüzumsuzluk. Dışarıda yalan. Dışarıda boş söz.. Dışarıda kaldı hüzün ve korkular... Hayranlık bahçeleri doluştu içeri.. Rahmet yağmurları indirildi tavandan içeri... Çiçeklerin hepsi içeride açtı. Rayihaların hepsi damlaya damlaya gül oldu. Dışarıda kaldı tüm çirkinlikler..
Kapılarını tekbirden çattılar odaların... "Allahüekber"in manası tel tel açıldıkça
içeri koşuştu izzetler
yücelikler
yakınlıklar. Zilletlerin üzerine kapandı kapılar. Alçaklıklar eşikten yüz geri etti. Aşağıların aşağılarını uzakta bıraktı kapılar... Gıybetlerin iğrenç kokuları erişemedi içeri. Riyaların çirkin yüzleri silindi uzaklarda.
Oda oda genişledi bina. Odalar odalara açıldı. Genişlediler.. Sonsuza doğru genişlediler... Sevdaların hepsini çevreledi duvarlar. Vedalara veda etti duvarlar. Fenanın soğuğu giremedi içeri. Hiçliğin berisinde
varlığın ortasında kuruldu çatısı binanın. Arttıkça artan mümin hayreti kadar yükseldi tavan. Göğe doğru yayıldı. Minnettarlığın sonsuz mavisinde kurulan gökler tavan oldu odaya. "Sübhanallah"tan avizeler indirildi odaların ortasına... Pırıl pırıl tenzih kristalleri uç uca dizildi avize diye. "Vechullah"ın tanıdık yüzü nur indi değdi her köşeye. Ünsiyet saçıldı zeminin her noktasına. Sonsuz yakınlıktan
ebedî mutluluktan ışıltılar süzüldü. Gölgeler ve ışıklar oynaşmaya başladı hoş sohbetten çatılmış sedirler üzerinde. Sıcacık dudaklara aşkla değmiş salâvatlardan güller açıldı odanın başköşesinde. Bülbül şakımalarından
seher vakti zikirlerinden aynalar dikildi duvarlara. Kıbleye döndükçe yeniden inşa edilen yüzünün nurunu seyre dalsın diye namaz ehli. Mahcup yüzlere serince değmiş gözyaşlarından havuzlar açıldı odanın göbeğine. Dünyaya uzak
ahirete yakın ağlayışlarıyla dinlensin diye kutlu misafir. Mahzun kalpleri yakıp kavurmuş tövbelerden pencereler açıldı Cemâlullah denizlerine. Kardeşlik hazzından
muhabbet tadından dokunmuş halılar serildi zemine. Ayaklarına sımsıcak vuslatlar değsin diye.. Sevinçli secdelerin billur sularından çeşmeler kuruldu gül bahçelerinin başına.
Nehirlerin çağıltısı duyuldu sonra. Hak adına susmuşluğun
gerçek hatırına küsmüşlüğün kuytularından kaynayan nehirler... Sabredenin ayakları altında akışmaya başladılar. Yetim başları okşamış elleri menekşe kokularıyla mayalandı. Kimselerin görmediği fukaraları gören mümin gözlerine vuslattan sürmeler çekildi. Uykusunu teheccüdlerle bozmuş âşıkların kirpik uçlarına ebedî sevinçler asıldı.
Meyveler geldi sonra.. En sonunda.. Rengarenk tebessüm çiçekleri arasından
cömertlikten eğilmiş dal uçlarından tazecik meyveler uzandı ellerine. Tanıdıktı meyveler. Öyle ki
hatırladığı şükür anlarının hepsi dilim dilim olmuştu meyvelerde. Hasretle aradığı eşsiz mutluluk anlarının çekirdeklerine sarılıydı meyveler. Tekrar tekrar yaşamak için can attığı doymuşluklarının bitmesin diye titizlendiği ilk lokma hazzının kabukları içindeydiler. Oruçlu ağzının hoş kokularıyla bezenmişti nimetler. "Elhamdülillah"ları tadındaydı hepsi... Sonsuz bir şimdinin tabağında
saf çocuk sevinçlerinin sepetleri içinde .. Meyveler
meyveler...
"Elhamdülillah"larını yemeye başladı mümin. Utangaç bir sevinçle. En Sevgili'nin ellerinin gül tabağından..