SELAMUNALEYKÜM MİSAFİR!
Sitemizden
yararlanmak we bu ailenin bir parçası olabilmek için lütfen üye olunuz!


SELAMUNALEYKÜM MİSAFİR!
Sitemizden
yararlanmak we bu ailenin bir parçası olabilmek için lütfen üye olunuz!


Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Tasavvuf | Tasavvufun Altın İkliminde

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
( S_i_d_e_l_y_a )

( S_i_d_e_l_y_a )


Mesaj Sayısı : 268
Kayıt tarihi : 08/09/09

Tasavvuf | Tasavvufun Altın İkliminde Empty
MesajKonu: Tasavvuf | Tasavvufun Altın İkliminde   Tasavvuf | Tasavvufun Altın İkliminde Icon_minitimeÇarş. 11 Kas. 2009, 09:53

Tasavvuf; sofî ve mutasavvıfların Hakk’a ulaşma yollarına verilen bir isimdir. Tasavvuf, hakikat yolunun nazarî yanını, dervişlik de amelî cephesini ifade eder. Ayrıca, tarikatın nazarî tarafına “ilm-i tasavvuf”, amelî yanına da “dervişlik” denil­miştir. Erbâb-ı hakikatten bazılarına göre tasavvuf, Cenâb-ı Hakk’ın insanı nefis ve enaniyet cihetiyle öldürmesi ve envâr-ı zâtiye­siyle ayrı bir diriliğe ulaştırmasıdır. Diğer bir ifadeyle, insanı kendi iradesiyle yok edip, irade-i hâssası ve ihtiyâr-ı ehadiye­siyle hareket ettirmesidir. Tasavvufa bir diğer yaklaşım ise, insa­nın her türlü ahlâk-ı zemîmeyi gidermesi ve ahlâk-ı âliyeyi ika­me etmesi istikametinde sürekli mücâhede ve murâ­kabe şek­lindedir.

Tasavvuf mevzuunda, Hz. Cüneyd’in ifadesi; “fenâfillâh” ve “bekabillâh”ı hatırlatır mâhiyettedir. Şiblî’nin sözleri ağyâr endişesine kapılmadan maiyyet-i ilâhiyede bulunabilme şek­lin­de hülâsa edilebilir. Ebû Muhammed Cerîr’in beyânı ise, her zaman kötü huylara karşı tavır almak ve ahlâk-ı haseneyi avla­mak, sözleriyle özetlenebilir.

Tasavvufu, eşyâ ve varlığın ruhuna nüfûz etmek, hadise­leri mârifet eksenli yorumlamak ve Cenâb-ı Hakk’ın her icra­atını O’nu rasat etmeye bir menfez kabul edip, kemmiyet, keyfiyet ve tasavvurlar üstü bir iç müşâhede ile, ömrünü, O’nu temâşâ ede­bilme peşinde geçirmek ve her hâlükârda O’nun, bizi görüyor olduğu mülâhazasıyla hep iki büklüm yaşamak, diye yorum­layanlar da olmuştur.

Bu ayrı ayrı tariflerden şöyle toplu bir netice çıkarmak da mümkündür: Tasavvuf, bir ölçüde beşerî sıfatlardan sıyrıla­rak, melekî vasıflar ve ilâhî ahlâka bürünerek, mârifet, mu­habbet ve zevk-i rûhânî yörüngeli yaşamaktır.

Tasavvufun esası, zâhiren şeriat âdâbına riâyet, bâtınen de o âdâba vukuftur ki, bu iki kanadı sıhhatli kullanan sâlik, zâ­hirde olan ahkâmı bâtından görür, bâtında olan ahkâmı da zâ­hirde duyar ve yaşar. Böyle bir müşâhede ve duyuş saye­sinde o, hedefe hep edeple yürür ve ona yakın dolaşır.

Tasavvuf, mârifet-i rabbâniyeye açık bir yol ve bir cid­diyet mesleğidir. Onda lâubâlilik ve hezlin yeri yoktur. Nasıl olabilir ki, o mesleğin esası, çiçek-kovan arası gelip giden arılar gibi sü­rekli mârifet nakşetmeye.. ağyârdan kalbi temiz­lemeye.. nefsi tabiî temâyüllerinden alıkoymaya.. bedenî ve cismânî arzulara karşı olabildiğince kapanmaya.. her zaman rûhâniyata açık bu­lunmaya.. ömrünü, Hz. Rûh-u Seyyidi’l-enâm’ın çizgisinde sür­dürmeye.. Hakk’ın istekleri karşısında kendi murâdâtından vaz­geçmeye.. Hakk’a intisâbı en büyük pâye bilip O’nun huzurunu soluklamaya dayanır.

Burada, tasavvufun; temeli, mevzuu, faydası, esası ve er­­kânı üzerinde durmak da îcâp eder:

Tasavvufun temeli, dînin esaslarına sımsıkı sarılıp, emir ve yasaklarına da hassasiyetle riâyet ederek, açlığa, uyanık­lı­ğa mü­lâzemette bulunup, elden geldiğince nefsin haz duy­duğu şeyler­den mücânebettir.

Tasavvufun mevzuu; insanın, kalbî ve rûhî hayat seviye­sine çıkarılması, kalbin tasfiyesi ve letâifin merci-i aslîlerine yön­lendirilmesidir.

Tasavvufun faydası; insanın melekî yanlarının inkişaf etti­rilmesi, icmâlî ve mübtediyâne imanın bir kere de keşfen ve zevken duyulup yaşanmasıdır.

Tasavvufun esası; ibadet ü tâate devamla, sathî olan kul­luk şuurunun, derinleştirilerek insan tabiatının önemli bir yanı hâline getirilmesi ve insan için ikinci bir fıtrat sayılan rûhânîliğin elde edilmesiyle, dünyanın kendisine ve bizim he­veslerimize ba­kan fâni yüzüne karşı bütün bütün kapana­rak, ukbâya ve esmâ-i ilâhiyeye bakan çehresine uyanmaktır.

Tasavvufun erkânına gelince, onları da şöyle sıralamak mümkündür.

1- Nazarî ve amelî yollarla hakikî tevhide ulaşmak..
2- Hz. Kelâm’ı dinleyip anlamanın yanında Hz. Kudret ve İrâ­de’nin emirlerini de okuyup temâşâ etmek..
3- Hak sevgisiyle dolup-taşmak ve O’ndan ötürü de, bütün kâi­nâta “mehd-i uhuvvet” nazarıyla bakarak herkesle ve her şeyle hüsn-ü muâşerette bulunmak..
4- Her zaman îsâr ruhuyla hareket ederek, elden geldiğince başkalarını nefsine tercih etmek..
5- Murâd-ı ilâhîyi kendi murâdâtının önünde tutarak, öm­rünü “fenâfillâh”, “bekabillâh” zirvelerinde sürdürmeye ça­lışmak..
6- Aşk u vecd ve cezb ü incizaba açık bulunmak..
7- Simalarda sineleri duyup anlamak ve hadiselerin çehre­sinde ilâhî esrârı okumak..
8- Mânevî sefer niyetli ve hicret mülâhazalı uhrevîlikleri çağ­rış­tıracak yerlere seferler tertip etmek..
9- Meşrû dairede zevk ve lezzetlerle iktifâ edip, gayr-i meşrû daireye adım atmama mevzuunda kararlı olmak..
10- Tûl-i emel ve onun menşei olan tevehhüm-i ebediyete karşı sürekli mücadele ve mücahede içinde bulunmak..
11- Dîne hizmet ve bütün insanlığı Hakk’a ulaştırma yolunda bile olsa, kurtuluşun, yakîn, ihlâs ve rızâ yolundan geç­tiğini bir an dahi hatırdan çıkarmamaktır.

Ayrıca bu hususlara şunları da ilâve edebiliriz: Zâhir ve bâtın ilimlerle mücehhez olma ve bir kâmil insanın rehberliğine sığın­ma.. bu son iki husus Nakşîler arasında ayrı bir önem arz eder.

Burada “tasavvuf” deyip, tasavvuf düşünüp, tasavvufu yazarken, dervişlik ruhunun icmâlî mânâsını ihtivâ eden; ve ahlâk, edep, zühd kitaplarının da esası sayılan, hatta bir mânâ­da kalblerin Hakikat-i Ahmediye ile iltika noktası kabul edilen, seyr u sülûk-i rûhânînin işaret kristalleri de diyebile­ceğimiz aşağıdaki hususlara temas etmeden geçemeyeceğiz:

Bu hususların başında, “Benim gözlerim uyur, ama kal­bim uyanıktır”[1] beyânıyla irtibatlandıracağımız.. ve “İnsanlar uyku­dadırlar, öldükleri zaman uyanırlar”[2] beyânına esas teş­kil eden “yakaza” gelir. Sonra da onu tevbe, inâbe, muhase­be, tefekkür, firar, i’tisâm, halvet, uzlet, hâl, kalb, hüzün, havf, recâ, huşû, zühd, takvâ, vera’, ibadet, ubûdiyet, murâ­kabe, ihlâs, istikamet, tevekkül, teslim, tefvîz, sika, huluk, te­vâzu, fütüvvet, sıdk, hayâ, şükür, sabır, rızâ, inbisât, kasd, azim, irade, mürîd, murâd, ya­kîn, zikir, ihsan, basîret, firâset, sekîne, tuma’nîne, kurb, bu’d, mârifet, muhabbet, aşk, şevk, iştiyak, cezbe, incizap, dehşet, hayret, kabz, bast, fakr, gınâ, riyâzât, tebeddül, hürriyet, hür­met, ilim, hikmet, himmet, gayret, vilâyet, seyr, gurbet, istiğrak, gayb, kalak, vakit, safâ, sürûr, telvin, temkin, mükâşefe, müşâ­hede, tecelli, hayat, sekr, sahv, fasl, vasl, fenâ, beka, tahkîk, tel­bîs, vücud, tecrîd, tefrîd, cem’, cem‘u’l-cem’ ve tevhid takip eder ki, bu kitapçık­ta icmâlî mânâlarıyla dahi olsa, bunları tanı­manın mümkün olabileceğini düşünüyoruz.

Her şeyin doğrusunu yalnız Allah (c.c.) bilir ve doğru yola hidayet etmek de O’na mahsust
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Tasavvuf | Tasavvufun Altın İkliminde
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İLERİ GELEN SOFİLERE GÖRE TASAVVUFUN TARİFİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: İslâm-i Konular :: Tasavvuf-
Buraya geçin: